Yazı yazarken en zoru, giriş cümlesini bulmaktır, hani bir başlasanız devamı gelecektir ancak hangi cümle ile konuya giriş yapılacağı oldukça kararsız kalınan bir konudur… Konuya böyle ortasından giriş yapamazsınız bir giriş cümlesi en azından ilk bir iki kelime oldukça önemlidir… Bende yazılarımda hep o ilk girişi yaparken zorlanırım… Ki bizlerin düşünmeye zamanı var, peki ya o ilk cümleyi söylerken hiç zamanınız olmasa ve o an ağzınızdan ilk çıkan sözler ile bir yazı yazmak zorunda kalsanız… Yani doğaçlasanız… Ne kadar zor olurdu değil mi?
Giriş bölümünü yazdığıma göre artık asıl anlatmak istediğim konuya geçebilirim… Geleneksel Türk Tiyatrosu… Geleneksel Türk Tiyatrosu ismi, aslında içinde birçok türü barındırmaktadır… Gölge oyunundan tutunda, orta oyununa, hatta meddahlığa kadar birçok farklı tür bu ismin altında toplanır, tüm bu türlerin ortak özelliğiyse doğaçlama olarak yapılmalarıdır, hatta bazen de tuluat olarak… Doğaçlama, ön hazırlığı yapılsa da içeriği belli olmayan oyun şekline denir yani karakterler, hikâye gibi temel konular kararlaştırılır ama cümleler, o an oyuncunun ağzından çıkar… Tuluatta ise hiçbir hazırlık bulunmamaktadır, sıfırdan bir üretim söz konusudur… Bugün bildiğimiz anlamda yazılı metinlerden oluşan tiyatro ile tanışmadan önce bizim oyuncularımız doğaçlama ve tuluat konularında usta kişilerdi… Biz yazıda o ilk cümleyi belki saatlerce düşünürken onlar saniyeler içinde bir oyun kurup onu oynayabilirlerdi… Metne bağlı olamadan bir üretimin içinde olan bu büyük ustalar, yıllar sonra tiyatro metinleriyle karşılaştıklarındaysa ezberi reddetmiş ve kendi oyun türlerini devam ettirmek için ısrarcı olmuşlardır…
Peki, bu bilgiye ne gerek var derseniz dostlarım… Bugün karşılıklı diyalog kurmakta bile zorlanıyoruz, duygularımızı, düşüncelerimizi konuşmalarımızla değil de sosyal medyadaki yazılarımızla ya da emojilerle ifade ediyoruz… İletişim gücümüz gittikçe azalıyor… Bugün artık tiyatro sporu olarak yapılan doğaçlama çalışmaları ya da drama etkinliklerine hiç olmadığı kadar ihtiyacımız var… Son derece hazır cevap ve üretken atalara sahip olan bizler onların torunları olarak bugün iletişim çağı denilen teknoloji çağında iletişim kuramıyoruz… Gençler sınavlardan ve sosyal medyadan, büyükler hayat telaşı ve sosyal medyadan fırsat bulup da eskilerin tabiriyle iki lafın belini kıramıyor, sohbet edemiyor… Bu sorunu yaşayan birçok kişi ise ilk cümleyi kurmakta zorlandıklarını söylüyor, hani muhabbet bir yerden açılsa konuşacağız ama o ilk cümle ne olacak işte?
Kıymetli dostlar orta oyunlarının girişinde ya da genellikle sonunda söylenen o harika sözden yola çıkarak "Her ne kadar sürçü lisan ettikse affola!" diyebilmek sanırım işin özü. Hata yapabileceğimizi konuşmanın başında ya da sonunda kabul etmek, ya hata yaparsam korkusuyla susmak değil, hatasız kalmak için iletişimden uzaklaşmak değil daha başında hatayı kabul etmek ve söylemek, konuşmak, içinden geldiğince, özgürce…
Sohbetle, muhabbetle, hadi kalın sağlıcakla…
Hüseyin Kefeli