İnsanlar teknoloji odaklı yaşantıya sürükleniyor
Gölgesini bile elektronik bir cihazın ekranına düşüremeyen bir güneş altında, zamanın ruhuyla yarışan insanlar, sürekli olarak dokunmatik camlara hapsolmuş halleriyle, birer teknolojik köle haline geliyorlar. Gözler, artık uçsuz bucaksız doğanın manzaralarından çok, bildirimlerin sonsuz döngüsüne kilitleniyor. Her bir klik, her bir bildirim, insanın içindeki kaygıyı dalga dalga büyütüyor. Kalpleri, cebimizdeki bir telefon uğruna kaçırdığımız gerçek hayatın ritmine ayak uyduramıyor. İnsanlığın kendini bilgisayar ekranlarının ardına gizleyerek, kaygı dolu soru işaretlerini teknolojik karmaşanın içinde çözmeye çalışıyor. Kesintisiz haber akışı, bitmek bilmeyen elden düşmeyen akıllı cihazlar... Bunlar, modern dünyanın getirdiği kaygı dolu külfetler. Sokaklarda göz göze gelen insanlar bile, içlerindeki huzursuzlukla mücadele ederken, yabancılaşmanın ekran yansımasında kayboluyorlar. teknoloji odaklı yaşam döngüsü içerisinde, kaygı ve endişelerimiz, iç dünyamızda yankılanmaya devam ediyor.
Dijital araçlar iletişim alışkanlıklarını değiştiriyor
Dijital çağın yükselişi iletişim alışkanlıklarımızın kökünden dönüşümüne sebep oldu. Birebir sohbet etme pratikleri giderek yerini anlık mesajlaşma uygulamalarına, e-postalara ve sosyal medya platformlarına bırakmayan devam ediyor.. Bu araçlar hayatımıza kolaylık ve hız katsa da, ironik bir şekilde insanlar arasındaki bağın derinliğini seyreltiyor. Artık, duygu ve düşüncelerimizi ifade etmek için emojilere ve kısacık metin mesajlarına sığınıyoruz. Mizaç, tonlama ve beden dili gibi kişisel iletişim unsurları, dijitalleşmenin gölgesinde silikleşiyor. Yüz yüze etkileşimin nadirleşmesi, yanlış anlaşılmaların ve yüzeyel ilişkilerin artışına ve ne yazık ki iletişim kalitesinin düşmesine yol açıyor. Gerçek duygusal bağların kurulması ve sürdürülmesi için dijital araçlarla sağlıklı bir denge kurmak gerekiyor.
Nerede o eski günler ve hayatlar ah
Ah, nerede o eski günler; insanların kendi bahçelerinde yetiştirdikleri taze meyveleri komşularıyla paylaştığı, akşamları mahalle aralarındaki çocuk seslerinin yankılandığı, kapıların hep açık olduğu ve yüz yüze sohbetlerin saatlerce kesilmeden devam ettiği zamana duyulan derin özlem! Hayatın yavaş aktığı, teknolojik dertlerden uzak, samimi ve sıcak. O günlerde insan ilişkileri, herkesin birbirini tanıdığı koyu muhabbetlerle beslenir, bir arada yapılan yemekler, kutlamalar, yardımlaşmalarla toplumun dokusu güçlenirdi. Şimdilerdeyse, bu basit ama dolu dolu yaşanan hayatlar, karmaşık cihazların arasında yerini hız ve verimlilik kaygılarına bırakmış durumda. Ah nerede o eski günler ve temenni edilen, her ne kadar hala içimizde bir yerde yaşatılmaya çalışılsa da, görünürde pek rastlanmayan o eski hayatlar!
Sevgilerimle